Gün geçmiyor ki yeni bir şiddet haberi almayalım!
Ankara’da 86 yaşındaki bir kadın, gelini tarafından dövülerek öldürülüyor.
Konya’da 16 yaşındaki bir genç babasını kalbinden bıçaklıyor.
İstanbul’da bir vatandaş 9 yaşındaki oğlunu ve öz kardeşini bıçaklayarak katlediyor.
Kahramanmaraş’ta bir vatandaş, daha önce boşandığı kızı, eşi ve kayınvalidesini tabancayla vuruyor.
Giresun’da meydana gelen bir trafik kazası sonrasında çıkan tartışmada 68 yaşındaki bir vatandaş dövülerek öldürülüyor.
Sakarya’da komşular arasında çıkan bir tartışma neticesinde 5 kişi hayatını kaybediyor.
İstanbul’da 16 yaşındaki liseli bir genç akranları tarafından katlediliyor.
Trabzon’da bir öğretmen öğrencinin velisi tarafından darp ediliyor.
Urfada Sanayide çırak olarak çalışan bir gence iş arkadaşları ahlaksız bir işkence yapıyor ve gencin iç organlarının hava basıncına maruz kalması sonucu genç yaşamını yitiriyor
Değerli Vatandaşlarım;
Bize neler oluyor?
İnsanlarımız hangi ruh haletiyle yaşıyorlar?
Çatışmalar, saldırılar, tecavüzler, cinayetler her geçen gün daha da yaygınlaşıyor. Şahit olduğumuz şiddet, her kesiminden vatandaşlarımızı içine sürükleyen bir girdap haline gelmiş durumda.
Eşler arası geçimsizlikler, boşanmalar; aile içi kavgalar, küslükler hanelerimizi adeta karanlığa gömüyor.
Millet olarak nasıl bu hale geldik?
Nasıl olur da bu kadar tahammülsüz, hoşgörüsüz, saygısız olduk. Sevgisiz bir yaşamı ne zaman normalleştirdik?
*
Kıymetli Değerli Vatandaşlarım durumu doğru analiz etmeliyiz.
Toplumsal bir çözülme yaşıyoruz. Kültürel değerlerimizin, geleneklerimizin günden güne yok olması, inançlarımızdaki erozyon, ruhsuz şehirleşme değer yargılarımızı alt üst etti.
Değerlerimize yabancılaşan toplumumuz kendine de yabancılaştı. Saygı, sevgi, dayanışma ve paylaşmanın yerini tahammülsüzlük, hadsizlik, nefret ve saldırganlık aldı.
Lâkin bugün bu zorlukları aşmak için neler yapabileceğini bilemeyen; inancımızdan, kimliğimizden ve kültürümüzden kopuk bir zümreyle karşı karşıyayız.
Bugün niçin bu durumdayız?
Çünkü değerlerimize saldırdılar. Kimliğimize saldırdılar. İnançlarımıza saldırdılar. Bizi biz yapan tüm gelenek, görenek, töre ve varlığımızı yok etmeye çalıştılar.
Bugün geldiğimiz nokta ortadadır.
Yeni bir çıkışa ihtiyacımız var.
Bizi karanlıktan kurtaracak yeni bir yola ihtiyacımız var.
Bu yol gücünü inançlarımızdan ve kültürümüzden alan Büyük Birlik yoludur.
Büyük Birlik Partisinin Türk siyasetindeki güçlü varlığı, Türk Milleti’ni aydınlığa çıkaracak yegâne yoldur. Hep birlikte çok çalışacak, milletimize kendimizi anlatacak ve büyük Türk Milleti’ni mutlu yarınlara biz kavuşturacağız.
HAYAT PAHALILIĞI
Kıymetli Kardeşlerim;
yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı milletimizin belini bükneye devam ediyor.
Hayatın zorlukları milletimizi mutsuz ediyor.
Gıda, giyim ve barınma masraflarındaki durmayan artışlar milletimizde karamsarlığa sebep oluyor.
Peki çare ne?
Çare, ekonomide aktif rol oynayan, etkin, kararlı, kendi milletini kollayan bir milliyetçi ekonomi modelidir.
Bu model, Büyük Birlik Partisi’nin milli üretime dayalı, yersiz gereksiz ithalata karşı milliyetçi ekonomi modelidir. Bu modelde tarım, hayvancılık, sanayi ve teknolojide işletmelere ağırlıklı olarak yerli üreticilerin kontrolünde olacak ve üretilen malların satışı da ekseriyatlı Türk esnaf ve tüccarının kontrolünde olacaktır.
Bugün hayat niçin pahalı? Çünkü yeterince üretemiyoruz. Daha da kötüsü üreticinin elinden ucuz alınan ürün pazarda ya da markette çok yüksek fiyatla satılıyor.
Üretimimiz yetersiz olduğu için fiyatlar her geçen gün artıyor.
Yumurta’nın tanesi 10 lira, domates’in kilosu 60 lira, kıymanın kilosunun 900 lira olduğu, gıda fiyatlarının sürekli arttığı bir ortamda hayatı ucuzlatmanın yegane yolu üretimdir.
Daha fazla üreteceğiz ki fiyatlar düşsün.
Daha fazla üreteceğiz ki ihracat artsın.
Daha fazla üreteceğiz ki istihdam genişlesin.
Aksi takdirde hayatımız pahalanmaya devam edecektir.
İşte bu yüzden mesela her yıl en az 60 milyar dolar açık vermemize sebep olan Çin ticaretimizi gözden geçirelim diyoruz.
Bugün ithalat olmaksızın iç talebe cevap veremiyoruz. İthalat ise hem içeride fiyatların artmasına sebep oluyor hem de cari açığımızı arttırarak ve her geçen gün ekonomimizi zora sokuyor.
İthalat bağımlığı cari açığa yol açıyor. Cari açık dış borcu arttırıyor. Kanımızı kurutan dışarıya kâr transferleri sermayemizi tüketiyor.
Ülke olarak kaynaklarımızı zenginleştiremiyoruz, servet biriktiremiyoruz.
Bu kısır döngüleri kırmanın yegâne yolu Büyük Birlik Partisi’nin milliyetçi ekonomi programıdır.
Esnafımızı, üreticimizi, çiftçimizi ve girişimcimizi güçlendirmeliyiz.
Teknolojik ve katma değerli üretim modeline yönelik bir eğitim sistemini inşa etmeliyiz.
Milli sanayiciyi koruyan, milli eğitim ve teknolojiye yatırım yapan; çiftçi, esnaf ve küçük üreticiyi güçlendiren milliyetçi bir kalkınma modelini yürürlüğe koymalıyız.
Büyük Birlik Partisi’nin milliyetçi ekonomi programı, emekçileri, esnafları, Türk üreticilerini zenginleştirecek bir hayat döngüsüdür.
Büyük Birlik Partisi’nin milliyetçi ekonomi modeli, tohum-gübre-ilaç-kredi sarmalında varlığını tüketen; toprağını, evini barkını satarak büyük şehirlere göç etmek zorunda kalan Türk çiftçisinin kurtuluş reçetesidir.
Bizim milliyetçi ekonomi anlayışımız, müşteri kaybettiği için hasılatı düşen, kirasını ödeyemeyen, bankaların esiri olmuş; zincir marketler ve dev perakende kartellerinin ihatası altında can çekişen Türk esnafının başını yerden kaldıracak olan özgürlük yoludur.
Küresel sermaye feodallerinin karşısında Türk iş insanlarının son umududur.
Türkiye’de mevcut hayat pahalılığı ve ekonomik sıkıntıların çözüm adresi Büyük Birlik Partisi ve onun inanmış, adanmış milliyetçi ve inançlı kadrolarıdır.
**
İstanbul Büyükşehir Belediyesi / Mahkeme
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve diğer soruşturma ve davalar konusunda ilk günden beri aynı şeyleri söyledik:
Hukuk ve Demokrasi içinde “Masumiyet karinesi” korunmalıdır. Uzun tutukluluk ve uzun yargılama süreçleri olmamalıdır.
Davalar “şeffaf” ve “hızlı” bir şekilde yürütülmelidir.
İddianame yayınlandı. 3900 sayfa doküman var.
Herkes konuşuyor, kaç kişi okudu, merak ediyorum.
*
Elbette görüşlerimizi söyleyeceğiz.
Bununla birlikte siyasetçilerin peşinen hüküm vermesinin doğru olmadığını, kararın yargıya bırakılması gerektiğini ve herkesin yargının kararına saygılı olması gerektiğini düşünüyoruz.**
.
**
PKK
Kıymetli Vatandaşlarım;
Pkk “Şartsız”, “pazarlıksız” silah bırakacak denilerek BAŞLATILAN çözüm sürecinde Milletimizi dumura uğratan Gelişmeler yaşanmaktadır.
*
İnsanlık tarihinin en karanlık, cani ve kanlı suç örgütlerinden biri olan PKK’yı “Kürtlerin temsilcisi”ymiş gibi kabul etmek, “gerçeklere”, “hukuka”, “insanlığa” en çok da “Kürt kardeşlerimize” haksızlıktır.
*
Bir haine, bir soytarıya, bir ite, “Kürtlerin önderi” diye bir sıfat uyduruluyor ve herkesin bunu kabul etmesi bekleniyor.
Ama bebek katili İmralı canisi asla kürt kardeşlerimizin temsilcisi değildir ve olamaz.
Milletimiz sabrediyor?
Olan biteni anlamaya çalışıyor.
Ancak cevabı çok sert olacaktır.
**
Türk devleti yaklaşık 45 yıldır bu cani pkk ile mücadele etti.
40 bin şehit verdik..
Binlerce gazimiz oldu.
2 milyar dolar para harcadık.
Ve tüm bu mücadelenin ve kayıplarımızın sonucunda Türk ordusu abd ve emperyalist ülkelerin desteklediği pkk'yı darmadağın etti. YOK ETTİ. Ülkemiz sınırları içerisinde eylem yapamaz hale getirdi örgütü.
Bu büyük bir zaferdir. Bu Kürdüyle-Türkmeniyle alevisiyle Sünnisiyle büyük Türk Milletinin başarısıdır.
Lakin cephede büyük bedeller ödeyerek yok ettiğimiz bir örğütün liderine yeniden bir statü kazandırmaya çalışarak, eli kanlı bir Caniden Barış güvercini yaratmaya çalışılmasını milletimiz anlamış değildir.
Maocu, leninci, Dinsiz, imansız, Peygambersiz, Allahsız bir cani Müslüman Kürt kardeşlerimizin Önderi olamaz..
Türkiye Cumhuriyeti Devleti Kundakdaki kürt bebekleri kurşunlatan, yüzlerce kürt kızını dağa kaçırıp, ırzlarına geçip, sonrada onları boğup kör kuyulara atan bir caninin ayağına asla gitmez..
40 bin şehidimizin,
Çiçeği burnunda öğretmenlerimizin,
Kaymakamlarımızın,
İmamlarımızın,
Babasını ziyarete giden Bedirhan bebek ve annesinin katili olan bir caninin ayağına Büyük Millet Meclisinin vekilleri gidemez, gitmemelidir.
Şartsız silah bıraktırma süreci resmen şartlı bir sürece dönüştü. Apo iti imralıdan her istediğini yaptırıyor.
Meclisteki komisyonu dahi apo iti kurdurdu.
Bu yetmezmiş gibi şimdide meclisteki komisyonu ayağına çağırıyor.
Diyelimki komisyon büyük bir hata yaptı ve gitti imralıya.
İmralı canisi ne diyecek?
Önceden söylediklerinden farklı bir şey mi söyleyecek.
Yine KÜRTLER üzerinden bölücü talepler sıralayacak.
Kürt kimliği tanısın diyecek,
Anayasada ki vatandaşlık tanımı yenilensin diyecek,
Halkların eşitliği diyecek,
Kürtçe resmi eğitim dili olsun diyecek..
Oyuna bakar mısınız? Resmen tiyatro.
45 yıldır abd ve batılı ülkelerin maşalığını yapan , ermeni asıllı nesebi bozuk bir katil kürt kardeşlerimin sözde haklarını savunmana sözde bir öndere dönüşüverdi...
Bu bölücü örğütün ve onun meclisteki sözde Partisini cesaretlendiren de ne yazık ki bizim yöneticilerimiz ve siyasilerimiz olmuştur.
40 bin şehidimizin ve ailelerinin gözleri önünde bölücü örğüte ve cani başına çok iltimas geçtik.. Çok yüz verdik bu bölücülere..
Dönemin başbakanı “ Sayın " diyerek İmralı canisiBi yücetlmeye Çalışmıştı.
Bir diğeri umut hakkından bahsetti.
Chp 91 yılından beri pkk'nın partisini meclise taşıdı ve milletin gözünün içine baka baka onlarla seçim işbirliği yaparak Devleti, Belediyeleri pkk'nın partisine peşkeş çekti.
Biri çıktı pkklı Demirtaş ile kahve içme hayalleri kurdu.
Biri çıktı pkk kadrosuna kandilde gül dağıttı.
Diğer partiler ise bu pkk lı vekiller ile meclisin lokantasında aynı masada yemek yediler, onlarla mecliste tokalaştılar, bayramlaştılar.
Böyle olursa bu hainler emellerinden vazgeçer mi?
Bu ülkeye 40bin şehit verdirdik Ona rağmen el üstünde tutuluyoruz, her istediğimizi yaptırıyoruz. Nasılsa ucunda ölüm de yok. İdamda olmuyoruz diye düşünen örgüt Ne yazık ki gafil yöneticilerimiz ve yanlış politikalar neticesinde sürekli cesaret topluyor.
Ama bir tek Muhsin YAZICIOĞLU ve onun Partisi olan Büyük Birlik Partisi bu canilerle tokalaşmamıştır.
Sanki İmralı ziyareti masum bir ziyaret gibi gösteriliyor. Ülkemizin dirliğine ve Birliğine kast eden bir projenin ürünüdür bu ziyaretler..
Bu işletilen süreçlerin örgüte ve onun içerideki uzantılarına meşruiyet kazandırdığını, gücüne güç kattığını ve adeta bir can suyu etkisi yarattığını açıkça ifade ettik.
Dün neleri söylediysek bugün de aynı şeyleri söylüyoruz... Yine aynı noktadayız.
*
Değerli Arkadaşlar,
Basın Mensupları
Şu tespitimizin altını özellikle çizerek tekrar ediyoruz:
PKK ve Öcalan, tüm türevleriyle birlikte hâlâ devam eden bir asimetrik savaşın parçasıdır ve uluslararası emperyalistlerin bu bölgedeki kullanışlı aparatı olmaya devam etmektedir.
Maalesef Süreci yönetmeye çalışanlar ise yönetenler ise bu aparatı “müzakere ve açılım” hamleleriyle emperyalistlerin elinden alabileceklerini sanıyorlar. Oysa tam tersine, PKK’nın ve Öcalan’ın savaşarak elde edemeyeceği avantajları bu masa süreçleriyle onlara ikram ettiklerinin farkında değiller mi de; onları dış müdahalelere daha da açık hâle getiriyorlar.
TBMM komisyonu, İmralı’nın ayağına gitmemeli; terör örgütünün değirmenine su taşımamalıdır.
Halkımızın %80’inden fazlası da buna karşı çıkıyor.







Yorumlar
Yorum Yap