Tarihin tozu, Uhud’un kızıl topraklarına her konduğunda, Okçular Tepesi’nde yaşanan o büyük imtihan yeniden canlanır. Sessizliğin içinden yükselen ibret, yüzyıllardır aynı şeyi fısıldar: “Bazen zafer, kılıçla değil, sabırla kazanılır.”

 

Okçular Tepesi…

Bugün o tepeye bakan biri sadece sıradan bir yükselti görebilir. Ama orası, insanlığın en güçlü sınavlarından birinin yaşandığı, yüreklere yazılmış bir dersin mekânıdır. Resûlullah’ın bir emriyle elli okçu bu tepeye yerleştirilmişti. Onların görevi basitti ama sonuçları büyük:

“Ne olursa olsun burayı terk etmeyin.”

 

Savaşın ilk anlarında Müslümanların kazandığını gören okçuların kalplerine bir sevinç doldu. Belki de yıllarca süren zulmün acısı çıkmış, ilk kez yüzlerine tam anlamıyla bir zafer tebessümü vurmuştu. Tepenin altındaki ganimetler gözlerine ilişti. İçlerinden bazıları düşündü:

“Savaş bitti. Artık inebiliriz.”

 

Ama bir savaş bitmeden bitmezdi.

Bir emir duyulmadan bozulmazdı.

Sabır kırılınca kader de kırılırdı.

 

Bir an…

Sadece bir anlık gevşeme…

 

Ve o an, tarihe bir kırılma noktası olarak geçti. Okçuların büyük kısmı tepeden inince, düşmanın arkadan sarmak için beklediği fırsat ortaya çıktı. Savaşın rüzgârı bir anda tersine döndü. Zafer diye yükselen sesler, acıya ve kedere karıştı. Hz. Hamza’nın şehadeti, Peygamber Efendimizin yaralanması, müminlerin büyük kayıpları…

Hepsinin ardında, küçük bir emrin büyük bir unutuluşu vardı.

 

Ama Okçular Tepesi sadece bir ihmalin hikâyesi değildir.

Aynı zamanda insanın nefsine karşı savaşının adıdır.

Gözün gördüğüne değil, kalbin duyduğuna teslim olmanın sınavıdır.

Dünya nimetleriyle ahiret sorumluluğu arasında gidip gelen insan hâlinin aynasıdır.

 

Bugün bizler Okçular Tepesi’ni sadece tarihte ararsak yanılırız.

Çünkü Okçular Tepesi bazen bir kararın eşiğinde durduğumuz gündür.

Bazen bir sözde durmakla durmamak arasındaki ince çizgidir.

Bazen bir fırsat ile bir emanet arasında sıkışan kalbimizdir.

 

Her insanın hayatında bir Okçular Tepesi vardır.

Ve her insan, bir gün o tepede sınanır.

 

Asıl mesele tepeyi terk edip etmemek değil;

emre, güvene, sabra ve sadakate bağlı kalıp kalmamaktır.

 

Okçular Tepesi bize şunu öğretir:

Zafer, bazen kılıcın gücüyle değil, kalbin emre sadakatiyle kazanılır.

Kaybedilen, bazen savaş değil; bir anlık dikkatin, sabrın, teslimiyetin ta kendisidir.

 

Ve en nihayetinde…

Her düşüş bir ders, her tepe bir imtihandır.

Ama unutmayalım:

Okçular Tepesi hâlâ bizi izliyor.

Biz ise hâlâ orada sınanmaya devam ediyoruz.