Hayatın en güçlü bağlarından biri, belki de en anlamlısı baba ile evlat arasındaki bağdır. Kimi zaman mesafelerle, kimi zaman suskunluklarla, kimi zaman da gururla örülse bile, derinlerde hep bir ihtiyaç, hep bir tamamlanma hali gizlidir.
Çünkü baba ile evlat birbirlerinin aynasıdır aslında.
Bir evlat için baba, ilk sığınılacak limandır. Çocuk, dünyayı tanımadan önce babasının avuçlarında güveni öğrenir.
Düşerken uzatılan el, korkarken duyulan o derin ve kararlı ses…
Evlat için baba, gölgesinde serinlenilen bir çınar gibidir.
Gücüyle korur, duruşuyla yol gösterir.
Ama işin bir de diğer yüzü vardır.
Zannedilir ki sadece evlat babaya muhtaçtır.
Oysa bir baba da evladıyla yeniden büyür, yeniden hayatı öğrenir.
Evladının gülüşünde kendi gençliğini görür, yürüyüşünde kendi adımlarını…
Bir baba, evladıyla geleceğe tutunur, yaşama dair umudunu diri tutar.
Baba, evlada geçmişini bırakır; evlat da babaya geleceğini gösterir.
Biri kök olur, diğeri filiz. Kök olmadan filiz yeşermez; filiz olmadan kök yeşermeye devam edemez.
İşte tam da bu yüzden birbirlerine ihtiyaç duyarlar.
Ne var ki bazen gurur, bazen inat, bazen de yanlış anlaşılmalar bu bağı zedeleyebilir.
Oysa baba ile evlat arasındaki ihtiyaç; sözlerle değil, kalplerle hissedilir. Bazen bir bakış, bazen bir sessizlik, bazen de küçük bir dokunuş bile bu bağı anlatmaya yeter.
Hayat, baba ile evlat arasındaki ilişkinin ne kadar kıymetli olduğunu bize acı tecrübelerle de hatırlatır. Eksildiklerinde anlarız; aslında birbirimize ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu.
Bu yüzden baba hayattayken evlat onun elini bırakmamalı, evlat hayattayken baba onun gözlerinin içine bakmayı unutmamalı.
Çünkü baba ve evlat, birbirlerinin hem geçmişidir hem geleceği…
Hem gücü hem umudu… Hem eksik yanı hem tamamlayan parçasıdır.
Babalar candır can..
Yorumlar