Her afetin ardından aynı cümleleri duyarız: “Keşke daha hazırlıklı olsaydık…

 Keşke daha hızlı yetişebilseydik…” İşte tam da bu “keşkeleri” azaltmak için yola çıkan bir topluluk var.
 ANDA Arama Kurtarma ve İnsani Yardım Derneği.

Kuruluş amaçları Digerlerinden farklı  görünüyor ama aslında çok derin: Afet anında insan hayatını kurtarmak, zor durumdaki insana el uzatmak, iyiliği yaygınlaştırmak.
 Bir sivil inisiyatif olarak doğan ANDA, resmi kurumlardan bağımsız, gönüllülerin omuz omuza verdiği bir dayanışma hareketi.

Peki ne yapıyorlar?
Sadece deprem, sel ya da yangında arama kurtarma faaliyetleri yürütmekle kalmıyorlar. 
Aynı zamanda ihtiyaç sahiplerine insani yardım ulaştırıyor, eğitimler düzenliyor, toplumda farkındalık 
Her afetin ardından aynı cümleleri duyarız: “Keşke daha hazırlıklı olsaydık… Keşke daha hızlı yetişebilseydik…” İşte tam da bu “keşkeleri” azaltmak için yola çıkan bir topluluk var: ANDA Arama Kurtarma ve İnsani Yardım Derneği.

Kuruluş amaçları basit gibi görünüyor ama aslında çok derin: Afet anında insan hayatını kurtarmak, zor durumdaki insana el uzatmak, iyiliği yaygınlaştırmak. Bir sivil inisiyatif olarak doğan ANDA, resmi kurumlardan bağımsız, gönüllülerin omuz omuza verdiği bir dayanışma hareketi.

Peki ne yapıyorlar?

Sadece deprem, sel ya da yangında arama kurtarma faaliyetleri yürütmekle kalmıyorlar. Aynı zamanda ihtiyaç sahiplerine insani yardım ulaştırıyor, eğitimler düzenliyor, toplumda farkındalık oluşturuyorlar. Bir çocuğun yüzünü güldürecek bir yardım kolisinden, enkaz altındaki bir cana uzanan kurtarma ipine kadar… ANDA’nın faaliyetleri aslında tek bir cümlede özetlenebilir: “İnsana dokunmak.”

Ama işin bir de şu tarafı var:
Türkiye’de ne yazık ki afetler gündeme geldiğinde STK’ların kıymetini anlıyoruz. İş bitince unutuveriyoruz. Oysa ANDA gibi derneklerin en çok ihtiyaç duyduğu şey, “afet anında alkış” değil, süreklilik arz eden destek. Çünkü kurtarma ekibi olabilmek için eğitim lazım, malzeme lazım, ulaşım lazım… Kısacası gönüllü yürekler kadar, gönülden destek de gerekiyor.

ANDA, aslında hepimize şunu hatırlatıyor:
Bir gün yardıma muhtaç durumda olan biz de olabiliriz. 
O yüzden mesele sadece derneğin yaptığı faaliyetler değil, bizim bu dayanışmaya ne kadar ortak olduğumuz.

Sonuç olarak;
ANDA’nın hikâyesi sadece bir dernek hikâyesi değil. 
Bu topraklarda “yardımseverlik” diye bir damar olduğunu, dayanışmanın hâlâ canlı olduğunu gösteren bir örnek. Bize düşen ise şu soruyu sormak: “Ben bu hikâyenin neresindeyim?”Bir çocuğun yüzünü güldürecek bir yardım kolisinden, enkaz altındaki bir cana uzanan kurtarma ipine kadar…
 ANDA’nın faaliyetleri aslında tek bir cümlede özetlenebilir:
 “İnsana dokunmak.”

Ama işin bir de şu tarafı var:
Türkiye’de ne yazık ki afetler gündeme geldiğinde STK’ların kıymetini anlıyoruz. İş bitince unutuveriyoruz. Oysa ANDA gibi derneklerin en çok ihtiyaç duyduğu şey, “afet anında alkış” değil, süreklilik arz eden destek. Çünkü kurtarma ekibi olabilmek için eğitim lazım, malzeme lazım, ulaşım lazım… Kısacası gönüllü yürekler kadar, gönülden destek de gerekiyor.

ANDA, aslında hepimize şunu hatırlatıyor:
Bir gün yardıma muhtaç durumda olan biz de olabiliriz. O yüzden mesele sadece derneğin yaptığı faaliyetler değil, bizim bu dayanışmaya ne kadar ortak olduğumuz.

Sonuç olarak;
ANDA’nın hikâyesi sadece bir dernek hikâyesi değil.
Bu topraklarda “yardımseverlik” diye bir damar olduğunu, dayanışmanın hâlâ canlı olduğunu gösteren bir örnek. 
Bize düşen ise şu soruyu sormak: “Ben bu hikâyenin neresindeyim?”
Anda arama Kurtarma ve İnsani Yardım Derneği Gönüllülerini Bekliyor .
Haydi silzerde Bu insani Harekete Gönüllü olun...
İnsana dokunmanın Manevi Havasını Sizlerde Yasayın..